Ana Sayfa
Yorumlar

ABD-Çin Rekabeti Ekseninde Çin’in Ortadoğu Politikası – Mustafa Şeyhmus Küpeli

Dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip olan Çin’in, devlet başkanı düzeyinde Ocak ayında Ortadoğu’da Suudi Arabistan, Mısır ve İran’ı kapsayan ziyaretinin önümüzdeki dönemde siyasi ve ekonomik açıdan hem bölgesel hem de küresel ölçekte önemli etkileri beraberinde getirmesi beklenmektedir. Çin’in etkinliğini arttırmasının yanı sıra Ortadoğu’da vekâlet savaşları yürüten ABD ve Rusya karşısında nasıl tavır alacağı da tartışılan temel konular arasındadır. Bölgesel çatışmalara müdahil olmadan ekonomik anlamda önemli ilişkiler kurduğu ülkeler üzerinden etkinliğini arttıran Çin’in, ABD’den farklı olarak bölgeye yönelik askeri müdahale yaparak zarar ettiği bir politikası da bulunmamaktadır. Ayrıca demokrasi, özgürlük, rejimlerin meşruiyeti ve insan hakları vs. gibi konular ile herhangi bir sorunu olmaması bu ülkeler ile siyasi bir anlaşmazlık durumunu da hali hazırda büyük ölçüde devre dışı bırakmıştır.

Çin’in dış politikası temel olarak ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilerek dış politikayı kolaylaştırıcı anlamda rol oynaması bakımından pragmatik olarak tanımlanabilir. Çin açısından dış politikada ekonominin öncelikli konumu diğer alanlara da etki ederek ikili ilişkilerin geliştirilmesine hizmet etmektedir. Pekin yönetimi söz konusu ekonomik alanlarda işbirliğini geliştirerek diğer bölgelerde olduğu gibi Ortadoğu’da da ağırlığını arttırmayı hedeflerken özellikle bölgesel çatışmalara dâhil olmayarak diğer aktörlerden farklılığını da ortaya koymuştur. Bilhassa enerji ve altyapı alanlarında bölgenin Çin açısından önemi tartışmasızdır. Bununla birlikte ABD ile rekabet alanını Asya Pasifik’in dışında Ortadoğu üzerine yayması Çin için stratejik bir adım olarak okunabilir. 1.3 milyarlık nüfusuyla, sahip olduğu ekonomik büyüme potansiyelini oldukça etkili bir şekilde değerlendirerek geçtiğimiz 30 yıl içerisinde yıllık ortalama %10’a yakın bir büyüme oranıyla istikrarlı bir grafik çizmiştir. Bu açıdan önümüzdeki 10 ila 20 yıl içerisinde modern dönemde dünyanın en büyük ekonomisine ilk defa gelişmiş bir ülke yerine gelişmekte olan bir ülke olarak Çin’in sahip olması beklenmektedir.

Alternatif Kurumlar ve Yeni Rekabet Alanları

Çin’in Ortadoğu’ya yaklaşımı ekonomik çıkar ve işbirliğinin yanı sıra küresel ölçekte izlediği ABD’ye alternatif çok yönlü politikanın bir yansıması olarak da görülebilir. Söz konusu politika ABD ile yaşadığı rekabetten bağımsız bir şekilde okunamaz. Bu nedenle Çin-ABD ilişkileri ekonomi dışındaki birçok konuda anlaşmazlıkların sıklıkla yaşandığı bir çizgide ilerlemektedir. Hatta son dönemde bu anlaşmazlık alanlarına ekonominin de kısmen dâhil olduğu görülmüştür. Dünyadaki güç merkezinin Asya pasifiğe doğru kayacağı tahminleri başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin “yeni düzen” içerisinde Çin’in yükselişi karşısında nasıl politikalar izleyeceği sorusunu beraberinde getirmektedir.

Uluslararası alanda ABD’nin üzerinde hâkimiyet kurduğu kurumlara alternatif kurumlar oluşturması ise Pekin yönetiminin başta ABD’ye olmak üzere hâkim Batı dünya sistemine yeni bir meydan okuması olarak görülebilir. Çin ayrıca Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan (BRICS), Asya Altyapı Yatırım Bankası, Batı merkezli kredi derecelendirme kuruluşlarına benzer UCRG (Universal Credit Rating Group) isimli yeni bir kredi derecelendirme kuruluşu, Şanghay İşbirliği Örgütü ve ‘Visa, Mastercard’a rakip ‘China Union Play’ gibi birçok girişim aracılığıyla stratejik açıdan mevcut sisteme alternatif yapılar üretme konusunda öncülük etmektedir. Ağırlıklı olarak ekonomik olmakla birlikte siyasi ve askeri yapıları da içerecek şekilde geniş bir yelpazeye sahip olan bu yapılar Çin’in ‘yeni dış politikasında’ merkezi bir rol üstlenmektedir.

ABD ise Çin’in bu girişimleri karşısında mevcut düzeni ayakta tutan kurumları sağlamlaştıracak ve destek olacak mekanizmaları kurma yönünde adımlar atmıştır. Washington, Çin’in ekonomik açıdan hızlı bir şekilde gelişmesi karşısında Asya Pasifik bölgesindeki önemli ülkeleri kendi yanına çekme adına Trans Pasifik Ortaklığı/Trans-Pasific Partnership (TPP) girişimi ve bu ülkeler ile ikili ilişkilerini geliştirme gibi adımlar atmıştır. TPP’nin içeriğine dair 2015 yılının Ekim ayında aralarında Japonya, Avustralya, Meksika, Vietnam, Singapur ve Malezya gibi ülkelerin olduğu 12 ülke tarafından anlaşma sağlanmıştır. Bu 12 ülkenin dünya GSMH’sinin %40’ını elinde bulundurması söz konusu ortaklığın önemini ortaya koymaktadır.

Çin ise buna karşılık olarak devlet başkanı Xi Jinping’in ilk defa 2013 yılında dünyaya duyurduğu “Tek Kuşak Tek Yol / One Belt One Road” (OBOR) projesiyle Ortadoğu ve Avrupa’yı doğrudan Çin’e bağlayacak ve hem bölge ülkelerinin hem de kendisinin ekonomik açıdan birçok avantaj elde edeceği yeni bir proje ortaya koymuştur. Biri kara diğeri deniz olmak üzere iki ayaktan oluşan bu projenin bir ayağı Güney Çin denizinden başlayıp Kızıldeniz’den Avrupa’ya ulaşırken (21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu), diğer ayağın ise eski ipek yolunun Orta Asya ve Ortadoğu’yu birleştirmesiyle Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanması öngörülmektedir (İpek Yolu Ekonomi Kuşağı). Söz konusu projeler, Çin pazarının birçok ülke pazarına daha rahat açılmasının yanı sıra Ortadoğu ve Asya gibi enerji zengini bölgelerden Çin’in artan enerji ihtiyacının karşılanmasını amaçlamaktadır. Projenin kara ve demir yolu, petrol ve doğalgaz boru hatları, limanlar ve diğer altyapı projeleriyle geçtiği yerleri önemli bir cazibe merkezi haline getirmesi planlanmıştır. Çin devlet başkanı Xi Jinping’in Ortadoğu’ya yapmış olduğu son ziyaretinin merkezinde de bölge ile ekonomi temelli ilişkilerin arttırılması ve OBOR’un hayata geçirilmesi yönünde bölge ülkelerinden destek arayışı vardır.

Ortadoğu’nun Çin açısından önemi kuşkusuz zengin enerji kaynakları ve stratejik konumundan kaynaklanmaktadır. 2014 yılı petrol ithalat verilerine bakıldığında Çin’in, enerji ihtiyacının önemli bir kısmını Ortadoğu’dan karşıladığı görülmektedir.  Energy Information Administration (EIA) verilerine göre Ortadoğu bölgesi 2014 yılında günlük 3.2 milyon varil ile Çin’in petrol ithalatının %52’sini karşılamıştır. Sadece Arap ülkeleri Çin’in petrol ihtiyacının %40’ından fazlasını karşılamaktadır. Bu haliyle Çin, ekonomik büyümesini yeniden artırmak ve Yeni İpek Yolu Projesini hayata geçirebilmek için Ortadoğu’ya ihtiyaç duymaktadır. Asya Altyapı Yatırım Bankası’nın da kurucu üyeleri arasında yer alan söz konusu ülkeler bu açıdan Çin ile işbirliğini geliştirme adına istekli olduklarını beyan etmişlerdir.

ABD’nin bölgeden ‘kısmi’ çekilmesini ve İran’a yaptırımların kaldırılmasını fırsat olarak gören Çin yönetimi ekonomik anlaşmalar aracılığıyla bölge ile olan bağını kuvvetlendirmeye yönelik politikalarını hızlandırmıştır. Zira 2015 yılında %6,8 oranında büyüyerek 1990 yılından bu yana en düşük büyüme oranını gerçekleştirmesi bu yöndeki politikalarını hayata geçirmeyi daha da önemli kılmıştır.  Bundan dolayı Ortadoğu bölgesi, Çin açısından ucuz enerji kaynaklarının tedariki, OBOR projesindeki stratejik önemi ve Çin mallarının Avrupa ve Amerika pazarlarına ulaştırılması açısından oldukça kritik bir öneme sahiptir. Jinping’in söz konusu ziyareti neticesinde toplam 52 işbirliği anlaşması imzalaması ve ziyaretler esnasında en fazla önem verdiği OBOR projesinin tanıtımı ve bölge ülkelerinden bu projeye destek arayışı, yeni dönemde Çin açısından Ortadoğu’daki söz konusu ülkelerle ilişkilerini farklı boyutlara taşıyacağını göstermektedir.

Suudi Arabistan

Jinping, Ortadoğu turundaki ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirmiştir. Özellikle Suudi-Amerikan ilişkilerinde kısmi soğukluğun yaşandığı ve İran-Suudi geriliminin giderek tırmandığı bir dönemde ilk ziyaretin Suudi Arabistan’a gerçekleştirilmesi oldukça önemlidir. Her ne kadar ziyaretler esnasında verilen mesajlarda İran ile yaşanan gerilimde tarafları itidale çağırmış olsa da, Çin açısından ziyaretin gündemi ekonomik ilişkilerin geliştirilerek stratejik bir boyuta ulaştırılması ve OBOR projesine bölge ülkelerinin desteğinin sağlanması üzerine kurulduğu görülmektedir. İki gün süren Suudi Arabistan ziyaretinde iki ülke arasında Çin’in deniz ve ipek kara yolu projesinin geliştirilmesi konuşulmuş ve yeni nükleer reaktörün kurulması olmak üzere birçok alanda 14 anlaşma imzalanmıştır. 2014 yılında Suudi Arabistan’ın yaptığı ihracat ve ithalatta Çin’in ilk sırada yer alması ve %16’lık pay ile Çin’e en fazla petrol ihracatı yapan ülke konumunda olması hesaba katıldığında iki ülkenin oldukça güçlü ekonomik bağlara sahip oldukları görülmektedir. Ziyarette Çin’in Suudi Arabistan’da enerji sektöründe sadece ithal eden ülke olarak kalmayacağını ve petrol araştırma ve geliştirme sürecine de dahil olacağını ortaya koyan Yasref petrol rafinerisinin açılışı da yapılmıştır. Bunun dışında iki ülke arasında enerji, nükleer, havacılık ve uzay gibi alanlarda işbirliğinin oluşturulması adına üst düzey bir komisyonun kurulması kararlaştırılmıştır.

Mısır

Ziyaretin ikinci durağı Mısır’da ise iki ülke elektrik, ulaşım, tarım ve sivil havacılık sektörlerinde 14 milyar dolar değerinde 21 adet anlaşma imzalamıştır. 2014 yılının Aralık ayında Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin Çin ziyaretinde stratejik ortaklık protokolü imzalanmasıyla gelişen ilişkiler, Jinping’in 12 yıl aradan sonra ilk defa devlet başkanı düzeyinde gerçekleştirdiği ziyaret ile farklı bir boyut kazanmıştır. 2014 ithalat verilerine göre 8 milyar dolarlık ithalat rakamıyla Çin, Mısır için ilk sıradaki yerini korumaktadır. Mısır ziyaretinde özellikle ‘tarihi ilişkilere’ vurgu yapan Jinping, İkinci Dünya Savaşı sonrası Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır ve Çin Başbakanı Zhou Enlai’nin Bandung Konferansı temaslarına dikkat çekmiştir. Jinping, Ortadoğu’nun istikrarı açısından Mısır’ın oynadığı kilit rolün yanı sıra ipek yolunun deniz ayağındaki stratejik konumu ve Kızıl Deniz’deki kontrolünün de Çin’in Akdeniz’e ve oradan Batı’ya açılması açısından önemine değinmiştir. Arap Birliği’nde yapmış olduğu konuşmasında ise 1967 sınırları çerçevesinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletini desteklemesi, Arap dünyasının sempatisini kazanması yönünde önemli bir adım olarak okunabilir. Mısır bu açıdan sadece iki ülke ilişkilerini değil aynı zamanda Çin’in Arap Dünyası ve Afrika ile olan ilişkilerini de geliştirmesi bakımından son derece önemli bir konumdadır.

İran

Ziyaretin üçüncü ve son ayağı ise İran olmuştur. Nükleer anlaşma sonrasında yaptırımların kaldırılmasıyla İran’a yatırım yapmak isteyen ülkeler arasında ilk sırada yer alan Çin’in yaptırımlar süresince İran’ı kısmen rahatlatan politikalarının meyvelerini anlaşma sonrasında toplama beklentisi ve ABD karşıtlığında buluşan politikaları iki ülkeyi siyasi açıdan da birbirine yakınlaştırmaktadır. Çin, İran’ın ithalatında ve ihracatında açık ara ilk sırada yer almaktadır. 2014 yılı verilerine göre İran’ın Çin’e yapmış olduğu ihracat 27 milyar $ iken Çin’den yaptığı ithalat ise 24 milyar $ olarak gerçekleşmiştir. İran, Çin’in petrol ihtiyacının  %10’una yakınını karşılamaktadır. Jinping’in ziyaretinde OBOR projesinin iki ayağı olan ‘İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’ ve ‘21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu Projesi’nin hayata geçirilmesi, nükleer enerji ve teknoloji gibi alanlarda önümüzdeki 25 yılı içeren 17 kapsamlı stratejik ortaklık bildirgesi imzalanmış ve ilk 10 yıllık dönem için ticaret hacminin 600 milyar $’a çıkarılması hedeflenmiştir. İki ülke arasındaki ekonomik işbirliği ve küresel sisteme yeniden entegre olacak olan İran’ın, Çin etkisinde kalması ABD ve bölge ülkelerini tedirgin ettiğini söylemek mümkündür. Özellikle yaptırımların sadece nükleer alanda kaldırılması Amerikan şirketleri açısından dezavantajlı iken Çin’in İran pazarında birçok alanda ön plana çıkması beklenmektedir. Çin’in yavaşlayan ekonomisini düzeltme anlamında İran, nüfusu ve yatırıma ihtiyaç duyması bakımından oldukça önemli bir pazar olarak görülmektedir. Özellikle İran tarafından yapılan açıklamalarda yaptırımlar esnasında Çin’in İran ile göstermiş olduğu işbirliğinin unutulmayacağı şeklindeki açıklamalar ikili ilişkilerin boyutunu da ortaya koymaktadır.

Çin’in birçok bölgeye yönelik göstermiş olduğu pragmatik dış politika yaklaşımı Ortadoğu’da da, söz konusu son ziyaretlerde bir kez daha kendisini göstermektedir. Bu politika içerisinde bölgenin petrol kaynaklarını mümkün olduğunca ucuz bir şekilde temin etmek ve kendi ürettiği malları bölge pazarına ve buradan da dünya pazarlarına sunmak vardır. Aynı zamanda son üç yıldır özel önem verdiği kara ve deniz ipek yollarının yeniden canlandırılması noktasında Ortadoğu, Çin açısından hem bir hedef bölge hem de diğer pazarlara ulaşma anlamında önemli bir geçiş noktası olarak görülmektedir. Bu proje sadece altyapı yatırımları ve(ya) enerji işbirlikleri şeklinde değil aynı zamanda güvenlik alanını da kapsayacak birçok farklı alanda Çin’in küresel bir güç olduğunu kanıtlaması açısından da bir test niteliğinde olacaktır. Ziyaret esnasında üç ülkede de yapmış olduğu konuşmada Çin devlet Başkanının tarafları ‘itidale’ davet eden yaklaşımı, bölgedeki ekonomik çıkarlarına zarar getirmeyecek konjonktürü oluşturma niyetinin bir yansıması olarak okumak mümkündür.

Ortadoğu’da izlemiş olduğu ‘temkinli’ politika ile bölge ülkelerinin iç içlerine karışmayan Çin’in, devlet başkanı düzeyinde bölgenin önemli üç ülkesine yapmış olduğu ziyaretin tam da İran’a yaptırımların kaldırılması, Suudi-Amerikan ilişkilerinin durumu ve ABD’nin kısmi olarak bölgeden çekilmesi tartışmaları esnasında gerçekleşmesi ise özellikle dikkat çekicidir. İran’ın anlaşma sonrasında etkinliğini arttırma potansiyeli ve birçok ülke ile ilişkilerini geliştirmesi bölgenin diğer iki önemli ülkesi olan Suudi Arabistan ve Mısır’ı rahatsız ettiği ortadayken Çin liderinin Ortadoğu ziyaretine dahil ettiği diğer iki ülkenin bu ülkeler olması yeni dönemde Çin’in bölgeye yönelik pragmatik politikasını göstermektedir. Zira aynı anda hem Suudi Arabistan hem de İran ile kayda değer anlaşmalar imzalayabilmesi Çin’in ayrıcalıklı konumunu ortaya koymuştur.

Ortadoğu’daki ülkeler açısından da Çin’in önemi son yıllarda artmış durumdadır. ABD’nin bölgeye görece daha az önem vermeye başlaması, bölgeye yeni bir büyük gücün girmesini kolaylaştırmıştır. Bu noktada Çin, bölge ülkeleri için ABD’nin yerine ve ABD’yi rahatsız edebilecek önemli bir ortak olarak öne çıkmıştır.  Dolayısıyla söz konusu ziyaretler ve yapılan işbirlikleri sadece Çin tarafından yapılan bir hamle olarak görülmemeli aynı zamanda bölge ülkelerinin her birinin ekonomik ve siyasi bir takım gerekçeler ile Çin ile ilişkilerini geliştirerek bir denge siyaseti izlemesi olarak da bakılmalıdır.